Öğrendiğim Tek Dil Yemekse
Konuşmaktan, yazmaktan, çizmekten, çekmekten ziyade yemekle anlatıyorsam her şeyi o zaman yemek yine de bir sorun olarak görünür mü?
Merhaba, nasılsın? Bu hafta sizlere biraz farklı bir konuyla geldim. Bu hafta bir gün gecikmeli yazıyorum bülteni. Bu yaz biraz böyle oldu. Ama hayatımın değişik bir dönemiydi. Evlilik hastalıklar derken hayat biraz da bildiği gibi geldi.
Bugün biraz duygular dünyasına giriş yapalım. Çok sevdiğim bir fotoğrafçının sözü var.
“Fotoğraf çekmek, aynı anda beynin, gözün ve kalbin bir olayı hedeflemesidir.” Henri Cartier
Ben insanların birbiriyle aynı dili konuşarak birbirilerini anlamayışlarının nedenini hep çok merak ettim. Bu yüzden de söylediklerinin arkasını görmeye anlamaya çalıştım. En çok da babamın ne anlatmaya çalıştığını anlamak için çaba sarfettim. Yani sürekli akıl okumaya çalışıyordum(Babamın adı Emir Akil ama köyde Akıl diyorlar :)).
Doğu toplumları sanat gibi yaşarlar. Direk ihtiyaçlarını isteklerini söylemek yerine bağlamdan senin çıkarmanı beklerler.
Andy Warhol: “herkes sanatçı” diyerek geçen yüzyıla damga vurmuştu.
Herkes sanatçıysa neden hala anlaşamıyoruz? Sanatçı isek karşı tarafın duygusuna baksak ve söylemek istediğini kendi dilimizle ifade etsek Şiddetsiz İletişim kitabında anlatıldığı gibi.
Niye olmuyor? Niye biz bu dönüşümü kendi içimizde gerçekleştiremiyoruz? Bize ne engel oluyor? Ya da biz neyi bilmiyoruz?
Şimdi diyeceksiniz bunu beslenme ile nasıl bağlayacaksın.
Hadi hazırsan başlayalım? Beslenme dili diye bir şeyden bahsedeceğim sizlere bugün.
1.Neler iyi gitti?
Gezmek konusunda çok iyiymdir ama tatil yapmayı bilmiyordum. Saatlerce oturmak ve sadece havuza girmek için başka bir şehre gitme fikri bile garip geliyordu. Yahu ben evimde balkonumda ya da köyde ağaç dibinde zaten bunu yapıyorum niye bunun için para vereyim.
Ama son iki yıldır tatile gidiyorum. Bunun nedeni de aslında Seyf’in(eşim) çok yoğun çalışması. Onun tatile ihtiyaç duymasını anlıyorum. Hiçbir şey düşünmeden oturmak onun için tatil demek. Ben ilk zamanlar tatile gidip daha fazla ağrıyla geri dönüyordum. Kendime hak görmediğim koca bir rahtalık vardı oralarda.
Şimdilerde artık daha iyi hissediyorum. Herkesin kokrtuğu şey yokluk olmak zorunda değil, zengin birini yokluk korkuturken yokluktan gelen biri içinde rahat ve konfor korkutucu oluyor. Herkesin korkusu alışık olmadığına biraz da. Aferin Hatice korkularının üzerine yanında korkularına saygı duyan biriyle gidiyorsun.
2. Neleri iyileştirmek gerekiyor?
İnsan biyo-psiko-sosyal bir canlı olarak anlatılıyor. Bir yandan da duygu düşünce ve davranışlarımız var. Bu iki bağlantı hem beynin çalışma şekline hem beslenmeye hem de psikolojiye ve kültüre alan açıyor. İnsan bunların hepsi.
Anlaşmak için kullandığımız yöntemlerde sürekli ihtiyaca ve izin verilen şeylere göre değişiyor. Örneğin fotoğrafın yasak ve günah olduğu toplum müzik serbestse müzikle anlatıyor derdini. Ya da annemler dikiş nakışla ifade ederlermiş kendini. Genç kızken mahallenin kızları sokakta oturup gece yarılarına kadar sohbet edip nakış işlerlermiş çeyizlerine.
Annemde bana 8 yaşında boncuk öğretti. Ben de yaşlı teyzelerle oturup boncuk işliyordum. Bu denklemanemin genç kızlığı için güzel bir ifade şekliyken bir anda benim çocukluğumda çocuk olmadığımı göstermeye başlıyor.
Bağlam değiştikçe anlamda değişmeye başlıyor. Ama annem bildiği şeyi vermeye odaklanıyor. Bana öğretmeye çalışıyor. Bana sevgisini el işi öğreterek gösteriyor. Bana yetmiyor ama yetmemesi bir yana anlayamıyorum da. Hoşuma giden eylemler olsa da yoksunluğuma odaklanıyorum. Yoksun kaldıkça sanki kovada kocaman bir delik oluşuyor benim istediğim verilmediği sürece kovaya ne koyarsan koy dolmuyor.
Bu da anlaşmazlığın temelini oluşturuyor. O elinden geleni bildiğini veriyor bense ihtiyacımı istiyorum. Duymaya, anlamaya istekli olduğum ihtiyacımı almak için zorluyorum. O da benim istediğimi veremediği için kendi bildiğini daha çok vermeye başlıyor. Ben bir uçtaki aşırılığa gitmeye başlıyorum o diğer ucun aşırılığına gidiyor aradaki mesafe daha da açılıyor. Kimse ortaya gelemiyor.
Dil(düşüncede bilmiyor tarif edemiyor yaşadığı şeyi) çaresiz sanat(eyleme geçemiyor geçse bile yine anlatamıyor kendini) çaresiz ancak gönülle katedilecek bir yol bu. Duygulara izin verdikçe değişecek her şey.
Duygulara yer verdikçe birden düşünce ve davranış değişip dönüşmeye başlıyor.
Sanat yapmak daha kolay geliyor, ifade ettiğin şey hem kendine hem de karşı tarafa geçiyor. Çünkü bastırdığın yaşamaya izin vermediğin her duygu bir anlam buluyor.
Duyguları yaşamayı daha fazla deneyimlemek bizi yemeğin üzerinden kurduğumuz ilişkilerden özgürleştirecek.

Çocukken yaşamaya iznimiz olmayan her duygu için izin verilen tek şey yemekse eğer yukarıdaki çark yerine kocaman bir yumak olabilir. Bütün duygular sizi yemeğe götürebilir. Kendinizi ifade etmek için başka kullanabileceğiniz bir yöntem yoktur elinizde. O zaman da bütün dünya yemek olur.
Bu sadece duygusal yeme olarak anlaşılailecek bir durumdan çıkar. O kadar derin anlamlar girerki işin içine birden can sıkıntısının altında yaşayamadığımız hayatın yası vardır. Yemekte en üstte hepsini örten bir örtüdür. Belkide benim sanatım da yemekle kurduğum ilişkidir.
Terapistlerin sanatı kullanmasının nedeni de sanatçıların kendilerini iafde etmek için yoğun dürtü hissetmeleridir. Yemekle dürtüsel ilişkisi olan birinin de yaptığı snaatı anladıkça aslında onu anlamış oluruz.
Fotoğraf benim için ifade şekliydi. Ben ilişkilerimin sağlıklı olup olmadığını fotoğraf üzerinden yaptığımız konuşmalardan ve fotoğrafa olan ilgimden anlıyorum. Eğer yaşadığım ilişki bana alan açan bir yerdense elim fotoğrafa gidiyor yeni şeyler keşfediyorum. Ama yok bağımlı bir ilişkş içerisindeysem kendimi ifade etme isteği hissetmiyorum. Fotoğrafta anlamsız geliyor bir canlılık belirtisi göstermiyorum. Arkadaşlık ilişkilerimi bile şekillendiren şey fotoğraflarıma olan ilgileri ve yorumları oluyor.
O yüzden düşünüyorum da ya yemekte sanatsal bir yöntemse biz tedavi olarak yemeği anlayarak kendi içinde çözemez miyiz?
Roger Federer kendi belgeselinde “maçı rakibin iyi olduğu yöntemle yenmeye çalışırım beni en çok geliştiren şey bu oldu” dediği gibi.
3. Haftaya neleri daha iyi yapabilirim?
Çocuğuna yemek hazırlayan bir anne sadece yemek yapmaz. Aynı zamanda aşağıda olduğu gibi duygu, düşünce ve davranış üzerinden bir anlam oluşturur.
Yemeği sanat olarak ele alarak bir annenin davranışı, duygusu ve düşüncesi ile nasıl bir sanatsal ifade oluşturabileceğini analiz edersek. Burada annenin yemeği hazırlama ve sunma süreci, sadece bir beslenme eylemi değil, aynı zamanda sanatın duygusal, düşünsel ve davranışsal boyutlarını kapsayan bir ifade biçimi haline gelir.
Duygu: Annenin sevgi ve koruma içgüdüsü, yemek hazırlama sürecine duygusal bir derinlik katar. Yemeğin içerisine annelik şefkati ve çocuğa duyulan sevgi işlenir.
Düşünce: Annenin yemeği besleyici ve dengeli hazırlama kaygısı, yemeğin düşünsel temelini oluşturur. Sağlık ve büyüme konusundaki endişeleri, annenin yemek hazırlama sürecine bilinçli bir kavram kazandırır.
Davranış: Yemeğin hazırlanışı ve sunumu, annenin fiziksel ve davranışsal eylemi olarak değerlendirilir. Bu süreç, bir tür performans sanatı gibi düşünülüp annenin çocuğuna duyduğu sevgi ve endişenin fiziksel bir dışavurumu haline gelir.
Sonuç olarak, annenin yemek hazırlama süreci, sevgi, düşünce ve davranış üçgeninde ele alındığında sanatsal bir ifade biçimi olarak değerlendirilebilir. Annenin bu süreçteki amacı sadece çocuğunu beslemek değil, ona olan sevgisini ve koruma içgüdüsünü yemeği aracılığıyla aktarmaktır. Yemek, burada hem bir iletişim aracı hem de duyguların ve düşüncelerin bir yansıması olarak sanat formuna dönüşür.
Siz yemeği duygu, düşünce ve davranış olarak kendinizde nasıl analiz ederdiniz.
Yeni Bir Dil: Yemek google dosyasından siz de örneklerinizi benimle paylaşabilirsiniz.
Eş İlişkisi
1. Etkileşim
Cümle: "Seninle her akşam yemeğinde yeni tatlar keşfetmek, birlikte büyümenin bir parçası."
Bağlam: Eşler arasındaki ilişki, yemekle yeni deneyimlerin paylaşılması ve birlikte gelişme olabilir. Yemek pişirme ya da paylaşma, romantik veya işbirlikçi bir ilişkiyi yansıtır.
Temel Anlam: Yaratıcılık, sabır, paylaşım ve keşif.
2.Etkileşim
Cümle: "Birlikte yemek hazırlamayı severdik ama artık mutfakta yalnız başıma kalıyorum."
Bağlam: Eşler arasındaki ilişki soğuduğunda, yemek hazırlama ya da paylaşma deneyimi tek taraflı hale gelir. Bu, duygusal bir uzaklaşmayı ve yalnızlığı ifade edebilir.
Temel Anlam: İşbirliğinin kaybı, yalnızlık ve ilişki içindeki boşluk hissi.
Bu şekilde analiz ederek siz de yemekle oluşturduğunuz dili keşfetmeye başlayabilirsiniz.
Bu beni çok heyecanlandıran bir fikir oldu. Bunun üzerine daha fazla düşüneceğim.
Sizin de önerileriniz olursa çok mutlu olurum.
Benden bu haftalık bu kadar.
Hem ne kadar biricik olduğumuzu hem de sıradanlığımızı kabul ettiğimiz günler dilerim❤️
Bu seneki yolculuğa katılmasını istediğin arkadaşların varsa aşağıdaki butondan bülteni paylaşarak bana destek olabilirsin.
Sevgiler,
Hatice
Çok düşündürücü ve yararlı bir paylaşım oldu benim için
Annem kanserden gencecik öldüğünden beri ben de duygusal yeme bozukluğu daha da arttı, hatta bu hafta hayatımda ilk kez bu konu üzerine diyetisyen randevusu almıştım , bunu bu kanaldan analiz etmek çok belirleyici ve ufuk açıcı geldi
Şu duygu çarkı kitabını alacağım , başka önerileriniz var ml ?