Kendini hırpalamayı bırak! Hepimiz devam eden bir çalışmayız.
Ubuntu felsefesi üzerinden hedeflerimize nasıl devam edeceğimizi konuştum.

Merhaba, nasılsın? Dün bambaşka bir konu yazıyordum ama yeğenim bizde ve hastalandığı için devamını getirip yazamadım. Hayat değişimler olurken istediğin yönde gitmeye çabalamakmış.
Kendini hırpalamayı bırak. Sen devam eden bir çalışmasın, bu da oraya bir anda değil, her seferinde azar azar varacağın anlamına gelir.
Stabil bir hayat beklentisi vardı içimde. Her sabah düzenli kalkıp kahvemi içip çiçeklerimi sulayıp masanın başına oturmayı hayal ediyordum hep. Sakin sakin günler olacak ve ben o günlerde kendiliğinden her şeyi düzene sokacaktım.
Köyde iki sene önce verimli ve kendimle kaldığım bir ay geçirmiştim. Harika olmuştu. Yemeğim hazır, kira, elektrik, su derdi yok. Her molada bahçeye çıkıp kuş sesleri duyuyorum. Valla miss gibiydi her şey. Okuyorum ama bol bol da düşünmeye vakit ayırıyorum. Hayal gibiydi.. Şimdilerde o yaşadığım zamanı yeniden yaşamaya çalışıyorum.
Bir anıyı tekrar etmek kadar aciz bir his yoktur diyor fotoğrafçı. O anını bırak ki geçmişinde yeni anılar yaşamaya başlabil. Çok haklı değil mi?
Sürekli eski ben, eski zamanlar bu liste uzayıp gidiyor. Nostalji duygumuz bize ağır geliyor. Düzeni mutluluğu hep eskilerde arıyoruz sanki.
Çoğumuzun bedenle ilişkisinde nostalji duygusunun yoğun olduğunu biliyor musunuz?
Gençken yerdim hiç kilo almazdım ne güzel günlerdi. Ya da ben daha önce çok çabuk kilo verirdim şimdi niye veremiyorum? Bu liste uzayıp gidiyor.
Değişiyoruz ama içimizdeki bir yanda eskinin özlemiyle geçmişte kalıyor. Geçmişin geçtiğini yas tutarak yapmamız gerektiğini bilmiyoruz.
Günler geçiyor biz değişiyoruz ve her gelen gün başka renkler başka pencereler gösteriyor. Görmesini bilirsek tabi ki.
Günlük tutmayı ve bülten yazmayı da bu yüzden yapıyorum. Geçen zamanın ve değişen benin kaydını tutabilmek için.
Her yaşta ayrı bir bedende sürekli değişiyoruz. Sabit kalmayı isteme ve geçmişteki güzen günlere özlem belirsizliği kucaklamamızı da etkiliyor.
Bugün değişen günlerde yine de hedefimize nasıl ilerleyeceğimizi konuşalım mı?
1.Neler iyi gitti?
Zaman yönetiminin kendine karşı çizdiğin sınırlar olduğunu anladım. Başkalarına çizdiğin gibi istediğin şeylere ulaşabilmek için kendine de sınırlar çizmelisin.
Susan Sontag Günlüklerine aşağıdaki notu düşmüş. İnsan istediğini elde etmek için bu durumu idrak etmesi gerekiyor.
Ben de şimdilerde zamanla, hedeflerimle ilgili yeni yeni şeyleri farkediyorum.
Aferin Hatice!
2. Neleri iyileştirmek gerekiyor?
“Bir insanın erdemi başka insanlar arasındayken belli olur.” Kutadgu Bilig
Geçen iki hafta boyunca sınır çizme kavramından konuşmuştuk. Benim için kendi kibrimle, kendi benliğimdeki hiç bakmadığım yanlarımla yüzleşme noktasıydı. Çünkü çoğu zaman insanlardan uzak durarak bir hayat sürmüştüm. Her şeyi kendim yapmış, kimsenin hayatımda söz hakkı olmasına izin vermemiştim. Bunu da yalnızlıkla perçinlemiş hatta sanatsal bir bakış açısıyla olduğunu düşünüp kendimi ikna etmiştim.
Sanatın bile amacının insanı toplumsallaştırmak olduğunu ve kendimi daha yakından anladıkça insanlarla daha fazla olmak istediğimi gördüm.
Bütün semptomların hayata daha fazla dahil etmek için bizimle konuşma şekli olduğunu şimdilerde anlıyorum. ( Genetik ve başımıza gelen bazı belirsiz olaylardan bahsetmiyorum. Her şey neden sonuç değildir.)
Bugün izlediğim videoda denk geldiğim ubuntu kavramının tam bu dönemde hissettiklerimi yansıttığını görünce bugünün bülten konusu bir anda ortaya çıktı.
Güney Afrika kültüründe ubuntu (veya Sotho dillerinde botho), insanlık, paylaşım, saygı, şefkat ve bunlarla ilişkili değerlere dayanan her şeyi kapsayan eski bir Afrika dünya görüşü ve ilerici hümanist bir felsefe. (Broodryk, 2002, s. 13; Metz, 2007).
Sosyal uyum, özgürlük ve kendine güven prensiplerine dayanan ubuntu, konsept olarak birçok Afrika kültüründe bulunur ve Afrika toplumlarının manevi temeli olarak tanımlanır.
Ubuntu kavramı benmerkezcilikten uzaktır. Sosyal uyumdan bahseder.
Bence insan sosyal olarak bağlı olduğu topluluğa aidiyet geliştirmek istiyor. Bütün arayışı bu yönde. Ama bu arayış eğer değişmeyi kabul etmezse değişime direnirse hiçbir zaman gerçekten gerçekleşmiyor.
Aslında dün her şeye rağmen bu yazıyı yazmak değildi amaç. Amaç neyi nelere feda edebileceğimi, benim için önemli olan şeyleri anlamayı amaçlıyor. Ubuntunun prensipleriyle çok bağlantılı hissettim. Ne olduğunu tamamen bilmesem bile kelime tam da senin durumunu özetliyor Hatice dedi içimdeki ses.
Amacım sadece sayılar olursa her hafta aynı saatte size bülten gönderdiğimde kendimi başarılı görebilirim. Ama bu ölçülebilir başarı benim bu sürecimdeki kadar değiştirici olmaz belki de.
Yapamadığımda neyi neden yapamadığımı sormak kendimi ifade ederken nelere takıldığımı anlamak düzensizliğin içinde bir düzen yaratmakla mümkün benim için.
Diyetisyen olarak insanların yeme davranışlarını anlarken, hayat sevinçlerini, damak zevklerini, dünyaya bağlanma şekilleri gibi daha bir sürü konuda paylaşım yaparken nasıl olur da kendimi anlarken sadece başarıya odaklanabilirim.
Hepimiz değişip dönüşüyoruz. Öğreniyoruz, öğrendiklerimizle ilerliyoruz.
Değişip dönüşmeyi kabul ederken bu esnekliği kendimize verebilmek tüm amacımız belki de.
Ben bu yola niye çıktım!
3. Haftaya neleri daha iyi yapabilirim?
“Ben Varım Çünkü Biz Varız”-Ubuntu Felsefesi
Ubuntu'nun temel fikri her bireyin içsel değerini kabul ederken, insanların birbirine bağlılığının tam olarak tanınması. Her insanın sunabileceği bir şey vardır ve hayattaki hiçbir uzmanlık diğerine üstün gelmemelidir.
İyi bir hayat senin için ne anlam ifade ediyor?
İki haftadır sınırları konuştuk. İnsan, topluluğun içinde olmadan sınırların bir anlamı olur mu?
Bir ötekiyle ilişkide olma arzumuz değil mi sınır çizmek istememizin temeli de.
Gabriel Márquez’i çok seviyorum. Onun bir kitabında şunu diyor. Bir insan kütüphanesinde farklı kültürlerden kitaplar bulunmalı. Çünkü anca o zaman dünyaya geniş bir pencereden bakabilir.
Farklılıklarımızla birlikte yaşamak değil mi hedef. O zaman sınır çizmenin özü de bu değil mi!
Diyeceksiniz şimdi bunların yemek yemeyle ve yeme bozukluğuyla ya da kilo vermekle ne ilgisi var.
Peki siz paylaştığınız bayram sofralarınızda neden bu kadar zorlandığınızı düşündünüz mü?
Neden sürekli birbirimize yorum yaparken kendimizi değiştirmiyoruz. Neden hem kendimize hem de diğerlerine sınır çizemiyoruz?
Yemek hayatın dışında değildir. O yüzden eğer yaranız yemekse yemekle değişip dönüşebilirsiniz.
Sizin için yemek dünyayla zorlandığınız yerse oradan büyürsünüz.
"Başka bir deyişle, bir insan olarak(insanlığınız, kişiliğiniz), diğer insanlarla ilişki içinde büyütülürsünüz." Steve Paulson
Bu hafta benim için aile, hedefler, hastalıklar, topluluğa aidiyet geliştirme gibi kavramarı düşünmekle geçti.
Siz de neden sınır çizdiğimizi bir de bu pencereden düşünmek istersiniz belki.
Bu haftalık benden bu kadar!
Bir önceki yazılara ulaşmak için;
https://dythatice.substack.com/p/bayramda-snr-cizme-dinamikleri
https://dythatice.substack.com/p/dort-taraf-denizlerle-cevrili-bir
Hem ne kadar biricik olduğumuzu hem de sıradanlığımızı kabul ettiğimiz günler dilerim❤️
Bu seneki yolculuğa katılmasını istediğin arkadaşların varsa aşağıdaki butondan bülteni paylaşarak bana destek olabilirsin.
Sevgiler,
Hatice