Ambarıma Dadanan Fareyi Nasıl Öldüreceğim?
Son zamanlarda herkesin eleştirdiği yemek fiyatlarına birde bu açıdan bakmaya ne dersin?

Merhabalar, nasılsın? Geçen hafta ortalarda yoktum. Çünkü hem hasta oldum hem de pazar günü şehir dışına gittim. Hal böyle olunca öncesinde bülteni hazırlayıp sizlere yollayamadım. Ama bir önceki yazdığım bültene çok güzel geri dönüşler oldu. Okuduğunuz ve paylaştığınız için teşekkür ederim.
Gelelim bu hafta ben nasılım? Çok hastayım. İnanın son zamanlarda düğün işlerine koşturmaktan mı bağışıklığım düştü yoksa duygusal anlamda çok zorlanıyorum o yüzden mi bilmiyorum ama çok ağır hastalandım. Bir de üstüne regl oldum. Sadece yatmak istediğim bir hafta geçirdim.
Erkek arkadaşımla bir süredir birlikte yaşıyoruz. Şimdi de evlenme aşamasındayız. Ev işleri konusunda ikimizde çok zorlanıyoruz. Ben çok iyi iş yaparım ama bir kere yapar sonra ortalık dağılıp her şey yerle bir oluncaya kadar toplamazdım. Bu alışkanlığımı bırakıp sürekli az az iş yapmaya vakit ayırmaya çalışıyorum.
Çalışıyorum ama bir türlü olmuyor. Çamaşır en nefret ettiğim şey galiba. Kirlileri ayır, yıka, ser, topla, katla, ütüle derken delirecek gibi oluyorum. Ama sadece kitap okumaya ve sanatsal aktivitelere zaman ayırırsam da bu işlerin yapılmıyor olması mental sağlığımı hiç iyi etkilemiyor. Düzeni çok seviyorum. Eğer ev dağınık ve kalabalık olursa yazı bile yazamıyorum. Evdeki düzen stresimi azaltıyor.
Tamam ama bunu tek başına yapmak çok zor. Temizlik için birinden yardım almakta işi çözmüyor. Çünkü sadece temizlik yapıyor. Ve evin düzenini sağlamak yine bizim görevimiz. Bu arada abla geldiğinde kahvaltı yapıyoruz kahve içiyoruz birlikte ablaya hiç temizlikle ilgili bir şey söylemiyorum. Kendi düzenine göre yap abla diyorum.
Ki annem temizlik işini çok küçümserdi. İnsanların pisliğini temizlemek aşağı bir işmiş. Bu arada annem evine çok önem verdiği ve evini kutsadığı için böyle düşünüyor olabilir. Ama herkesin bir sürü iş konusunda böyle bağlantılı yargıları var.
Ben de her zaman bunun böyle olmadığını düşündüm. Ama ablaya ne kadar iyi davranırsam davranayım (senelerdir ağrılarımdan dolayı birkaç ablayla çalışmak zorunda kaldım) mutlaka evdeki eksikleri söyleyerek temizlik için birini çağıracağıma o parayla eşya alabileceğimi söylüyorlardı. Yani eşya alıp evi son model hale getirmek(uzunca süre koltuksuz yaşamak yerine) hasta olduğum için yapamadığım temizliğe yardım almaktan daha önemliydi.
Bu bakış açısını her yere uygulayabiliriz aslında. İnsanlar fit bir vücuda girmek için her şeyi yapmayı mübah görürken lezzetli bir yemeği yiyebilmek için çaba göstermeyi ona para vermeyi mantıklı bulmuyor. Bu aslında bize dayatılan ve iyi bir yaşam sürmenin şartları olarak gösterilen toplumsal konularla ilgili.
Temizlik işi sınıfsal görülüyor. Oysa benim diyetisyen olarak danışmanlık vermemden hiçbir farkı yok. Ama şunu da ekleyeyim ben nasıl bana verilen asgari ücreti reddedip garsonluk yaparak geçimimi sağlamayı daha yolum için uygun bulduysam insanlarda kendine hak gördükleri ücreti almak için hakkını savunmayı öğrenmeli.
Şunun da farkındayım ben ablaya para konusunda esnek davranıyorum ve hakkını talep etmesi için ortam sağlıyorum. Ama işini iyi yapmadığı zamanlarda eleştiriyorum. Bu karşılıklı bir sözleşme ve bizim toplumumuzda bize haklar verilsin ama biz bize düşen sorumluluğu yapmayalım gibi bir algı var. Kocaman bir beş yaş grubu ülkesiyiz sanki.
Oy burayı çok uzattım. Şimdi gelelim bu hafta yemekleri hep dışarıda yeme olayına. Eskiden olsa hasta bile olsam kendime yemek yapardım. Dışarıdan bu pahalıkta yemek yemeye hem param yetmezdi hem de ne gerek var ben yaparım derdim. Şimdi paranın kendimi konforlu yaşatmak için bir araç olduğunu düşünüyorum. O yüzden dışarıdan yemek yedim. Ama yediğime yiyeceğime her seferinde pişman oldum.
Benim bağırsaklarım çok hassas üşütsem veya yağlı yesem hemen ishal olurum. Kötü yemek yemeye hemen tepki veriyor vücudum.
Bu hafta iyi olsun diye gittiğim pahalı restaurantların ekonomik krizden nasıl etkilendiğini ve aslında fiyatları pahalı olmasının kalite açısından hiçbir karşılılığının olmadığını gördüm.
Bu durumu anlamak neden önemli? Dünya sürekli değişiyor ve ekonomik kriz sadece fakir insanları değil kaliteli yemek yapmaya alışkın mekanları da etkiliyor.
Yani büyük bir lezzet kaybı da söz konusu.
Sonra restaurantın yorumlarına baktım insanlar doğum günü, yıl dönümü gibi özel günlerini buralarda kutlamak için gelmiş. Ama hiç beğenmemişler. Hatta iki bin tlik tabaklarda harika bir atmosferde çok lezzetsiz yemekler diye bir yorum vardı.
Bu konu çok heyecanlandırdı beni. Ben de bugün bu konuyu hem psikolojik hem sosyolojik hem de beslenme açısından nasıl ele alabilirim diye düşündüm.
Hadi hazırsan başlayalım.
Keyifli okumalar!
1.Neler iyi gitti?
Pek bir şey iyi gitmedi aslında. Hastalıktan kırılıyorum. Ama en azından hastayken ilgiyi ve ihtiyaçlarımı talep edebilmeyi öğrendim. Erkek arkadaşım sağolsun çok güzel ilgilendi. Aferin Hatice ilgi ve hastalandığında güvenli bir ortama olan ihtiyacını reddetmedin.
Hastayı iyileştiren biraz da ona bakan insanlara olan güveni ve inancıdır. Güvenilir bir hasta bakıcı olmak içinde hem bilmeli hem de şefkatli yaklaşabilmeliyiz.
2. Neleri iyileştirmek gerekiyor?

Beslenme açısından;
İnsan neden lezzetli yemek yemek ister?
Duyularımızı geliştiren her şeyi çok severiz. İyi bir müzik dinlemek iyi bir resme bakmak iyi bir film izlemek bize çok haz verir.
Yemek içinde durum böyle. Damak zevkimizi coşturacak yemekler yemek tat duyumuzu geliştirir. O yüzden iyi yemeği aramak bulmak isteriz.
Peki bu iyi yemeği anlamak için nelere bakacağız?
Bir yemeğin iyi veya kötü olduğunu yemeği yerken hissettiğimiz şeylere ve tat, koku, dokunma gibi duyularımızla algıladığımız verilere bakmamız gerekir.
Bir de burada beslenme bilgisi işin içine giriyor. Yemeği yaparken kullanılan gıdaların uygun şartlarda saklanması ve doğru pişirme yöntemlerini kullanılması gerekir.
Hem de taze, mevsimine uygun ve organik yiyecekler kullanılarak lezzet iyice arttırılır.
Ekonomik krizlerde, lüks restaurantlar aslında bunun doğru yolunu bilmesine rağmen kardan kısmak istemedikleri ve artan maliyete göğüs geremedikleri için yemeklerin çeşidini azaltmak yerine kaliteyi düşürürler.
İyi bir kriz yönetimi uygulayamazlar. Bunu kısa yoldan para kazanmaya çalışan mekanlarda görmek başkadır, bir de senelerdir isim yapmış yerlerin nasıl olurda bu buga düştüğünü anlamak başka. İtibar kaybı ticarette yapılacak en kötü stratejidir.
Sosyolojik açıdan;
“Toplum deli bir insandır.”—Özge Kantaş
Diyebilirsiniz ki gitmeyin böyle mekanlara size müstahak. Çok haklısınız insan bu kadar parayı bunun için verir mi? Bence verir ama vermeye devam edip etmeyeceğine iyi karar vermesi gerekir.
Ekonomik kriz dönemlerinde insanlar ev araba gibi geleceğe yönelik yatırımlar yapamıyor. Uzun soluklu planlar yerine böyle dönemlerde anlık hazlara yöneliyorlar. Çoğu zaman bu yemek, kıyafet gibi anlık hazzı yüksek tercihler oluyor.
Eğer bir insanın bütün haz damarlarını kısıtlarsanız yaşadığımız dönemdeki yoğun strese karşı koyamaz.
Yani sosyal medyanın etkisiyle insanlar lüks mekanlara gidiyor evet ama aynı zamanda onlarda farkında yiyeceklerin lezzetsiz olduğunu.
Sosyal psikolojide uyum nedir?
Bu kavram, bireylerin, çevrelerindeki insanların davranışlarına, inançlarına veya değerlerine uyması anlamına gelir. Uyum, sosyal bir baskı altında gerçekleşebilir ve genellikle bilinçli ya da bilinçsiz bir süreç olabilir.
Örneğin, bir grup içinde herkesin belirli bir şekilde giyinmesi veya belirli bir görüşü savunması durumunda, bireyler bu grubun normlarına uymak için kendi davranışlarını veya düşüncelerini bu doğrultuda şekillendirebilirler.
Uyumun birkaç farklı türü vardır:
Normatif Uyum: Birey, grup tarafından onaylanmak veya kabul görmek için uyum sağlar. Bu tür uyum, genellikle sosyal kabul görme ihtiyacından kaynaklanır.
Bilgilendirici Uyum: Birey, grubun bilgi veya tecrübesine güvendiği için grubun görüşlerine uyar. Bu durumda, birey, grup normlarına uymayı, doğru bilgiye ulaşmanın bir yolu olarak görür.
Tanıdık Uyum (İçselleştirme): Birey, grubun değerlerini ve normlarını gerçekten benimsediği için uyum sağlar. Bu, bireyin içselleştirdiği bir uyum biçimidir ve birey bu değerleri ve normları kendi düşünceleri ve davranışları olarak kabul eder.
Kalitesiz ve lezzetsiz bir yemeği söylemek neden cesaret ister?
Eğer dahil olmak istediğiniz bir sınıfın mekanına gidiyorsanız o insanlarla aynı zevklere sahip olduğunuzu göstermek için kendinize ihanet edersiniz. Beni de alın grubunuza dersiniz. Kabul edilmek için kendi benliğine ihanet seni hasta eder.
Eğer paranızı biriktirip sadece lezzet ve yeni tatlar denemek için gittiyseniz ve yemeğe kötü derseniz de “kedi uzanamadığı ciğere mundar dermiş” derler. Sizi kendi sınıfınıza geri yollamak isterler. Utandırırlar ve bir daha yeni şeyler denemeye cesaret edemezsiniz.
Kendi zevkinize güvenip damak zevkinizi geliştirmiş olmak hem bilgi hem de bol bol deneyim ister. Ama bilmediğiniz lezzetler hakkında yorum yapıp ahkam kesmek yerine yediğiniz iyi bir domatesi zeytini bilmek sizi bir adım öteye taşır. Bunu daha önce tatmadım ama iyi bir zeytinyağını biliyorum diyebilirsin. Neyi bilmediğini söylemek cesaret ister.
Toplumsal yargılar özel günleri güzel yerlerde kutlamaksa kendini bundan sıyırmak için biriktirdiğin paranla en sıradan gününde kendine güzel lezzetli yemek ısmarla. İşte o zaman arzu ettiğin damak zevkine kendi hızında ulaşacaksın.
Eğer zaten zengin bir sınıfa dahilsen de arkadaşların tarafından beğenilen mekanı eleştirmek ve daha salaş mekanlarda yemek yemek ve lezzetin peşinde koşmak biraz Vedat Milör tavrına sahip olmanı gerektirir.
Eğer gerçekten iyi olmak istiyorsan sınıf gözlüğünü çıkarıp sınıfa dayalı söylemleri bırakman gerekir. İyinin sınıfı olmaz. İyinin ahlakı, disiplini, sabrı olur.
Psikolojik açıdan;
Toplumsal anlamda dünyada bir çürümüşlük var. İklim krizi, ekonomik kriz, savaşlar daha bir sürü şey bizim yaşamdaki yerimizi sorgulatıyor. İnsan toplumsal hiçbir şeyin öncüsü olmak istemiyor. En azından ben istemediğim için bir türlü toplumsal hareketlere katılamamıştım.
Ama geleceği inşa etmek istiyorsak akıllı bir toplumsallık kurmak zorundayız. Herkesin değişip dönüşmesine ihtiyaç var.
Yeni lezzetler denerken topluma uyumun ne gibi avantajları ve dezavantajları olabilir.
Avantajları
Toplumsal Kabul ve Bağlılık: Uyum, bireylerin bir gruba ait hissetmelerini ve toplumsal kabul görmelerini sağlar. Bu, sosyal bağların güçlenmesine ve bireylerin toplumda yer edinmelerine yardımcı olur.
Sosyal Düzenin Korunması: Uyum, toplum içinde düzenin korunmasına katkıda bulunur. Bireyler toplumsal normlara uyduğunda, toplumsal yapının istikrarı ve sürekliliği sağlanır.
Grup İçinde İşbirliği ve Dayanışma: Uyum, grup içinde işbirliği ve dayanışmayı teşvik eder. Grup üyeleri arasında uyum olduğunda, ortak hedeflere ulaşmak daha kolay hale gelir.
Belirsizlikle Başa Çıkma: Bireyler, belirsiz durumlarda diğerlerinin davranışlarına uyarak ne yapmaları gerektiğini anlayabilirler. Bu, özellikle karmaşık veya yeni durumlarla başa çıkmada yardımcı olabilir.
Kültürel ve Sosyal Öğrenme: Uyum, bireylerin kültürel ve sosyal normları öğrenmelerine yardımcı olur. Bu sayede toplumun değerleri ve gelenekleri nesilden nesile aktarılır.
Şimdiki gençler toplumu tamamen reddettikleri için aslında aidiyet geliştirdikleri grupların rehberliğinden de mahrum kalırlar.
Belirsizlikle mücade konusunda tek başına bırakılan gençler, anksiyete ve panik atağın kucağından kurtulamıyor.
Bir gruba dahil olmanın yukarıdaki saydığım avantajlar sayesinde yeniden kurulmaya ihtyaç duyar.
Dezavantajları
Kişisel Özgürlüğün Sınırlanması: Aşırı uyum, bireylerin kendi düşüncelerini ve kimliklerini ifade etme özgürlüğünü sınırlayabilir. Bireyler, sadece grubun normlarına uymak için kendi fikirlerinden ve değerlerinden vazgeçebilirler.
Yaratıcılık ve Yenilikçiliğin Azalması: Uyum, bireylerin yenilikçi düşünme yeteneğini kısıtlayabilir. Grup normlarına aşırı bağlılık, yeni fikirlerin ve yaratıcı çözümlerin ortaya çıkmasını engelleyebilir.
Sosyal Baskı ve Zorlama: Uyum sağlama süreci, bireyler üzerinde sosyal baskı yaratabilir. Bu baskı, bireylerin istemedikleri davranışlara zorlanmalarına veya kendilerini rahatsız hissetmelerine neden olabilir.
Etik Sorunlar: Uyum, etik olmayan davranışların kabul edilmesine yol açabilir. Bireyler, gruptan dışlanmamak veya çatışmadan kaçınmak için yanlış olduğunu düşündükleri davranışlara bile uyabilirler.
Yanlış Bilgilere Uyum: Bireyler, grubun yanlış bilgilere dayalı inançlarına uyum sağlayarak, yanlış yönlendirilebilirler. Bu, hatalı kararlar alınmasına ve olumsuz sonuçların ortaya çıkmasına yol açabilir.
Ben bu dezavantajların hepsini reddettim. Yüksek lisans yapamadım, sanatla ilgilendim ama hiç sergi açamadım. İşe giremedim kendi işimi kurmak zorunda kaldım. Tüm korkularıma rağmen. Sosyal medyada doğru söylediğim için insanlar beni paylaşmadı. Gibi gibi bir sürü şey diyebilirim.
Ama bunlar sorun değil. Ben bunları kendi bildiğim doğrular için yaptım. Ama şimdi görüyorum ki benim kendi mesleğimde yaptıklarımı herkes kendi mesleğinde yapmak zorunda kalmış.
Ben herkesin lezzeetli ve sağlıklı bir hayatı hakettiğine inanıyorum. Bu da sınıf atlamak yerine sınıfı ortadan kaldırmakla mümkün. İyiliği güzelliği kaliteyi yeniden tanımlamak zorundayız.
Her kavram herkes tarafından yeniden tanımlanmayı hakediyor.
Benden bu haftalık bu kadar.
Hem ne kadar biricik olduğumuzu hem de sıradanlığımızı kabul ettiğimiz günler dilerim❤️
Bu seneki yolculuğa katılmasını istediğin arkadaşların varsa aşağıdaki butondan bülteni paylaşarak bana destek olabilirsin.
Sevgiler,
Hatice