Yemek Yerken Benliğini Nasıl Sunarsın?
Benlik sunumu deyince yeni gelin sunumunun aklıma gelmesi, popüler kültürü sevdiğimden değil toplumdan kopuk olmadığımdandır.

Merhaba, nasılsın? Bu hafta hiçbir şey hedeflememiştim. O yüzden geçen hafta neler iyi gitti neler kötü gitti bilmiyorum. Daha doğrusu üstüne düşünmek istemedim. Ama son zamanlarda kendimde şöyle bir yakarış hissediyorum.
Şimdiye kadar hep bir yandan büyümeye çalıştım hem de para kazanmak için okuduğum mesleği yaptım. Yani bir yanım fotoğraf çekmek, sanat ve tasarımla iç içe olmak isterken bir yanımda hep beslenme danışmanlığı yapmam gerektiğine inandı.
Bu çok iyi oldu orası ayrı. Ama arzularıma dair bir şey yapmamak veya bu konuda etkin bir şekilde çabalamamak kendime karşı suçluluk hissetmeme neden oluyor.
Biraz daha açayım bunu bu hafta şöyle bir aydınlanma geldi. Ben çocukluğumdan beri hep istediğim ve hayal ettiğim hayata ulaşmak için yanımdaki insanları o hayale ortak edip ya da onların hayallerine destek olup bana yapılmasını istediğim yardım ve desteği o insanlara yaptığımı farkettim.
Bu da aslında kendimi kırılmaktan koruyor hem de tatmin olmamı sağlıyormuş.
Örneğin; diyelim ki yakın bir arkadaşım sanatla ilgilenmek istediğini söyledi zihnim hemen onun önündeki engelleri nasıl kaldıracağımı düşünmeye başlıyor. Hemen adımlara bölüyorum hedefini. Süreçte zorlanacağı yerleri önceden tahmin ediyorum ve bu yerlerde de destek oluyorum. Bunun bir adı fasilitasyon yapmak aslında.
Ben hep birilerinin daha iyi olmasına katkı sağladım. Bunu da bilinçli yapmadım. Çocukluğumdan beri bir insanın içindeki iyilikleri çoğaltırsan o kişinin değişeceğine inandım. Keskin yargılardan kaçındım.
Ama gel gelelim başka insanların sorumuluklarını kendi hayatının önüne koymak kendine karşı yapacağın en büyük haksızlık.
Elbette insan etrafındaki ilişkilerle var olur. Bu oldukça önemli. Ama onların başarılarından tatmin olmak ve kendi hedeflerimize emek vermemek kendi korkularımızla yüzleşmemek demek aynı zamanda.
İnsanlar Hatice, sen sergi açarsın ilerde dediğinde ya da hocamdan bile bu gözlemlerini daha çok yazsan diye yorumlar aldığımda arzumu dile getirmelerine rağmen o yoldan yürümeye hiç cesaret edemedim.
Tutarlı olmak uğruna gerçek kendimi ortaya koyamadım.
Deneyimlerimi kategorilerle saklayan zihnim yaratıcılık, estetik, sanat, akıl gibi konularda hep kötü deneyimlerimi saklamış.
Annemin söylediği Mücahit zeki Hatice çalışkan demesini o kadar içselleştirmişim ki sanki ben yaratıcı bir şeyler yapacak biri değilim gibi. Tabi sadece annemin bu söylediği değil daha birçok kişinin kötü yorumunu da aldım heybeme.
Üniversite’den mezun olduktan iki yıl sonra ilk Ankara’ya geldiğim kışı tek başıma geçirdim. Türkiye’de kadınlık üstüne bir sürü söz söylenmişti. Herkesin nasıl kadın olunacağı ile ilgili fikri vardı ancak ben hiçbirini kendime yakın hissetmiyordum.
Hem minyon tipli olmam hem de makyaj, kıyafet gibi konularla hiç ilgilenmediğim için genellikle çocuksu bulunuyordum. Dişilik ve ben pek aynı cümlede kullanılmazdım.
Örneğin kimse beni sevgilisinden kıskanmazdı. Çok güvenirlerdi bana. Ama bu güvenleri bir iltifat değil sadece benim çekici olmadığıma bir vurguydu.
Bol bol yalnız zaman geçirmeye vaktimin olduğu o tüm kış boyunca aslında dişiliğin dışarıdan görünen değil hissedilen bir şey olduğunu fotoğraflarla anlatmıştım. O zaman kendimi ifade etme dilim fotoğraf olmuştu.
Bu anlattıklarımın bizim beslenme konumuzla ne alakası var diyeceksiniz. Çok haklısınız. Ama biraz bekleyin.
Rachel bu ünlü sahnede neden evlenmek istemediğini şöyle bir diyalogla anlatıyor.
- Rachel: “Şimdiye kadar bana bir ayakkabısın dediler, ama ya ben ayakkabı değil bir şapka olmak istiyorsam” diyor.
-Babası: “Şapka mı almak istiyorsun” diye soruyor.
-Rachel: “Bu bir metafor baba, ya şapka olmak istiyorsam” diyor.
Çocukluğundan beri kilo ve bedeniyle ilişkisi hep başkalarının sözleri üzerinden olan biri, kendini onların gözünden görmek için kendine baskı yapar.
Aslında içten içe söyledikleri gibi olmadığını bilir ama o kadar cılız bir histir ki bu asla gün yüzüne çıkacak cesareti bulamaz.
Arada bir kendini ifade edecek yer bulsa hemen heyecanlanır.
Seanslarda danışanlarıma tatilden döndükten sonra hangi lezzetleri keşfettiğini sorduğumda çok şaşırıyorlar. Kilo vermek isteyen birine neden tatilde yediği patates kızarmasının farklı mı olduğunu soruyorum ki ne önemi var.
O kadar inanmışız ki ayakkabı olduğumuza asla aklımıza gelmiyor şapka olduğumuz.
Yemekten zevk almak ve kendinle bedeninle ilişkini keşfetmek biraz da insanların sana verdiği o gözlüğü bırakıp kendine kendi gözlüğünle bakmaya başlamak anlamına geliyor.
İçten içe herkes biliyor kendinin neyde zorlandığını ne istediğini. Sanıyoruz ki kilo verince kendime bakacağız o hazzı arayan yanımızın neden yemekte aradığını anlayacağız sanıyoruz. Yine o gözlüğü bırakmayarak ayakkabı olduğumuza inanmaya devam ediyoruz.
Ama hayat biz o ayakkabıları bıraktığımızda bize kendimizi keşfedecek fırsatlar sunuyor.
En iyi ayakkabı olayım sonra asıl şapka olmayı seçim kendim olabilirim demek kendimizi kandırmaktan öteye gidemiyor.
Bu hafta hayatını yaratmak sözünün ne kadar dillere pelesenk olduğunu düşündüm. Hakikaten durup hayatı yaratmak mümkün mü?
Tabi ki bu kadar basit bir yerden yaklaşmıyorlar bolca emek ve zaman aldığını söylüyorlar ama doğduğunuzdan itibaren hayat hikayenizi seçimlerle yaratmaya başladınız. Bugün sadece yeni bir yolu denemek ve kendi çocukluğunuzda eğlendiğiniz şeyleri keşfetmek için yeni bir adım daha atabilirsiniz. Daha önce sayısız kez attığınız adımlar gibi.
Ben de yoğun duygular hissedince üzerimden atmaya çalıştığım çalışkan, sorumluluk sahibi, uslu, akıllı gibi etiketlerin yaratıcılığıma nasıl haksızlık ettiğini gördüm.
Bu haftanın konusuda bu düşünceden sosyal psikolojinin benlik sunumuna kadar geldi.
Keyifli okumalar!
1.Neler iyi gitti?
Üretmekten çok keyif alıyorum. Bu bültenleri yazmak bana çok iyi geldi. Senelerdir neden bu kadar arzuladığımı da anladım. yazmaya devam edeceğim. Her zaman beslenme ile bağlayacak şeyler bulmaya çalışmak bana iyi geliyor. Beslenmeyi hiç merak etmeyen birinin bile dikkatini çekebileceğini söylemişti bülteni okuyan bir arkadaşım. Bazen kendi sorunlarımızla yaşarken diğer insanların sorunlarını bambaşka olduğunu düşünebiliyoruz ama bence herkes benzer duyguları farklı şekillerde yaşıyor.
O yüzden kendine iyi geleni yapmaya devam ettiğin için kocaman bir aferin Hatice.
2. Neleri iyileştirmek gerekiyor?
Sosyal psikoloji eğitiminde öğrendiğim önemli bir kavram vardı. Benliğimizin sürekliliğini sağlamak adına kendi ayağımıza sıkacak hareketler yapmanın bizim önümüze nasıl engeller koyduğuydu.
Benliğimizin sunumunu üç şekilde yapabiliyoruz.
Self-handicapping: bireylerin başarılarını veya başarısızlıklarını açıklamak ve kendilerini eleştirilerden korumak amacıyla bilinçli olarak kendi performanslarını engelleyici davranışlar sergilemeleri olarak tanımlanır.
Self-Handicapping Türleri
Davranışsal Self-Handicapping: Bireyin, performansını doğrudan olumsuz etkileyen eylemler yapmasıdır. Örneğin, önemli bir sınav öncesi alkol almak veya sınavdan önce uyumamak.
Sözel Self-Handicapping: Bireyin, performansını olumsuz etkileyebilecek dışsal faktörleri öne sürmesidir. Örneğin, sınavdan önce "bu konuda iyi değilim" ya da "kendimi iyi hissetmiyorum" gibi ifadeler kullanmak
Benim örneğim, bir yarışmaya başvurup yarışmada istenilenlere özenmeden hazırlayıp kazanamadığımda zaten çok önemsemedim deyip aslında içten içe yetenekli bir sanatçı olabileceğime olan inancımı devam ettirme isteğim. Eğer çok çabaladım ama olmadı dersem belki de onu geliştirmek için başka şeyler yapmam gerektiğini görecem ama yok sayarak ne bununla yüzleşiyorum ne de inancımın bitmesine izin veriyorum.
Ben bu benlik sunumunu danışanlarda çok görüyorum. Mesela hem canının istediği hem de bedenine iyi gelecek bir şeyi üstün körü yapıp yeterince emek vermeyip olmamasına bahaneler üretiyor. Belkide eğer yapar ve sonuç alırsa şimdiye kadar aışkın olduğu benlik sunumunu bırakırsa yeni benliğiyle ne yapacağını bilmediği içindir.
Self-handicapping davranışları, bireylerin başarısızlık durumunda eleştirilerden özsaygılarını koruma ihtiyacından kaynaklanır.
Çünkü şimdiye kadar sürekli eleşitirildiğin bir konuda başka türlüsünü yapmak ve başarısız olmak tek başına göğüsleyeceğin bir şey olmayabilir.
Self-presentation: kendini sunma, bireylerin başkalarının kendileri hakkında oluşturduğu izlenimleri kontrol etme sürecidir. Bu kavram, bireylerin davranışlarını, görünüşlerini ve sözel ifadelerini bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde şekillendirerek başkalarının algılarını etkilemeyi amaçlar.
Kişinin kendini sunumu çocukluk yaşlarından itibaren yukarıda anlattığım gibi bir etiket üzerinden ilerlediyse kişi kendi vücut imajı konusunda zorlanmalar yaşar. Kendi bedenine karşı algısı zamanla bozulur.
Vücut imajı, bir bireyin vücudunu nasıl düşündüğü veya hayal ettiği ve başkalarına nasıl göründüğü ile ilişkilidir. Siz bedenizin güzel ve sorunlu olmadığınızı düşünmenize rağmen zamanla size takılan etiketleri kendi benlik sunumunuzun tamamı olarak düşünebilirsiniz.
Self-monitoring, Türkçede "öz-izleme" veya "kendini izleme" olarak adlandırılan kavram, bireylerin kendi davranışlarını, düşüncelerini ve duygularını gözlemleme ve düzenleme sürecidir. Bu süreç, bireylerin sosyal ortamlarda nasıl davrandıklarını ve başkalarının tepkilerine göre nasıl uyum sağladıklarını anlamalarına yardımcı olur.
Öz düzenleme konusunda çocukluktan beri sürekli çevresinde olumsuz yorumlar alan bir kişinin yemek konusunda kendini sunma şekli nasıl oluşur?
Kendini izlerken gerçekten kendi deneyimleyip öğrenebilir mi yoksa diğerlerinin söylediklerini kendi düşüncesiymiş gibi içe alıp artık o benlik sunumunu yapmaya devam mı eder?
Öz düzenleme konusunda iyi olan biri gözlem, değerlendirme ve uyarlama yapabilir. Bu da girdiği ortama göre bir beceriyi öğrenirken de oraya uyum sağlarken de daha başarılı olmasını sağlar.
Örneğin çok lüks bir restoranta yemek yemeye gittiniz hemen etrafınıza bakıp o ortamda diğer kişilerin neler yaptığını gözleyerek ve neler alman gerektiğini anlayarak kendine uyarlayabilirsin.
Ama yemek konusunda olumsuz deneyimleri çok olan ve kendi öz düzenlemen konusunda, kendi deneyimlerin yerine başkalarının sana söyledikleri etiketleri kullanıyorsan bu yeni deneyimlerden kendine bir şeyler katamazsın.
Peki deneyimlerimiz arttıkça beslenme konusundaki benlik sunumumuzu nasıl değiştireceğiz?
3. Haftaya neleri daha iyi yapabilirim?
Bu hafta sosyal alanlarda ve kendinle kaldığın zamanlarda yemek yerken;
neler hissediyorsun
insanlar neler yapıyor
sen nasıl yemek yiyorsun,
öz deneyimin nasıl
biri sana bakarken nasıl yemek yiyorsun
hiç bilmediğin yemeği tercih eder misin
hiç bilmediğin bir yerde yemek yerken nelerden etkilenirsin
yemek yerken dışarıdan nasıl değerlendirilirsin
Bu sorular artabilir. Eğer senin farkettiklerin varsa yorum olarak yazabilirsin.
Örneğin bir arkadaşım kaygı ve obsesyonunun çok arttığı bir dönem benimle yemek yerken yavaş ve sakin yemek yememden çok etkilendiğini ve ona çok iyi geldiğini söylemişti. Daha önce kendi yemek yeme sunumumun bir başkasına etkisini düşünmemiştim. Sonra farklı ortamlarda nasıl yemek yediğimi de gözlemlemeye başladım.
Bunların hepsi sizinle ilgili ve yemek yeme şeklinizle ilgili bilgi verir. Bir diyetisyen olarak bunları anlatıyordum ama psikolojideki karşılığına bakmak hiç aklıma gelmemişti.
Bugün kendimin farklı benlik sunumları üzerine düşününce güzel bir bağlantı oldu.
Bu hafta belki tatilde olursun belki düğüne gidersin belki de sadece evde yemek yerken kendini gözlemlersin. Ne kadar data toplarsan o kadar işlem gücümüz olur.
"İncelenmemiş, sorgulanmamış bir hayat; yaşamaya değmez."
—Sokrates
Benden bu haftalık bu kadar.
Hem ne kadar biricik olduğumuzu hem de sıradanlığımızı kabul ettiğimiz günler dilerim❤️
Bu seneki yolculuğa katılmasını istediğin arkadaşların varsa aşağıdaki butondan bülteni paylaşarak bana destek olabilirsin.
Sevgiler,
Hatice
Mis gibi bir yazı ⭐️ köpük gibi hafif ve içten akıyor , elinize sağlık
❤️❤️❤️ Güzel okumalar olsun!