Öğrenmenin Gölgesinde Korkunun Keşfi
İnsan sadece deneyimledikleri korkuları değil, ailesinin korkularını da üstüne alıyor. Tüm bu korkuların öğrenme sürecine etkisi nedir?

Merhaba, nasılsın? İki haftadır bülten yazamadım. Ama artık bir hafta daha aksatacak durumda değildim. Kendime karşı sorumluluğum beni huzursuz hissettiriyordu. Bu haftanın konusu aslında değişim değişim diye herkesin bahsettiği ancak gerçek hayatta bunun karşılığının neye benzediğinin çok muğlak olması. Aslında her şey kişiden kişiye ve bağlama göre değişir. Çoğu zaman konfor alanı deyince neyden bahsettiğimiz önemli.
Bu arada hayatımda neler değişti ondan da kısaca bahsedeyim. Bu hafta nikahımız vardı. Artık evliyim. Gerçekten çok ilginç bir hismiş. Henüz ne olduğunu idrak edemedim çünkü hayatımızda hiçbir şey değişmedi. Sadece ikametgahımı taşıdım bir de soyismime bir kelime daha eklendi.
Evlenmesek de ben her koşulda onun yanındaydım. Evlenmek sorumluluklarımızı arttırıp azaltmadı. Sadece benim en büyük korkularımdan biriydi evlenmek onun üzerine gitmiş olmak ve korkulacak bir şey olmadığını görmek beni rahatlatan bir şey oldu.
Bu aralar korkular üzerine çok düşünüyorum. Yenilik korkusu diye bir şeyin neden olduğu hayatımızı olumsuz etkileyen durumlar var.
Bugün hem korkuların yarattığı konfor alanının neler olduğundan bahsedeceğim.
Tabi ki beslenmeye bağlayarak. Hazırsan başlıyoruz.
Keyifli okumalar!
1.Neler iyi gitti?
Ağrılarım azalmaya başladı. 2019’da başlayan fibromiyalji ağrılarım artık bir gün ağrımadan geçirdiğim hatta birkaç gün kendimi iyi hissettiğim şekle evrildi. Galiba iyileşmek diye bir şey var.
Hayatta varlığıma izin verdikçe ve benim de düşüncelerim kıymetli, zevklerim var diye sesli sesli konuştukça artık daha iyi hissediyorum. Dünyada beş kişilik yer kaplayanların aksine bir kişi bile olmaya hakkı yokmuş gibi hissedenlerin çığlığı gibi ağrılar.
Herkes kendi yerini tutarsa dünyada bu kadar acı kalmaz gibi hissediyorum. Aferin Hatice! Kendine sahip çıkıyorsun.
2. Neleri iyileştirmek gerekiyor?
İnsanları gözlemlemeyi çok seviyorum. O yüzden tanıştığım herkese bir beceriyi nasıl öğrendiklerini soruyorum. Sonra bir de öğrenmek istediği ama öğrenemediğini düşündüğü bir beceride neden zorlandığını. O kadar güzel detaylar çıkıyor ki. Hayata gelen herkes başarılı geliyor bana. Mutlaka iyi yaptığı bir şey var.
Kimi sevmese de işine devam ediyor ekmek parası ve ailesine bakmak için bence dünyadaki en zor şeylerden biri bu kendi isteğine rağmen sevdiklerin için çaba göstermek. Kimi de gitmeyerek direniyor hayata. Sevdikleri daha iyi olsun diye acı çekmeyi göğüsleyerek hayata karışmaya direniyor. Ne zevk alıyor hayattan ne de kendine iyi gelenin arkasından gidebiliyor. Çoğu zaman bize sunulan şey her şeye rağmen isteğinin peşinden git oluyor.
Oysa ailenin yanında değişmek en zoru belki de. Bazen de hazır olduğumuzda sessizce yelken açmak gerekiyor.
Peki insan ailesinden destek göremediğinde ya da kendi kafalarındaki iyilik algısını bize dayattıklarında nasıl olurda yeni şeyler öğrenebilir?
İnsan ön yargısı olmadığı konularda daha kolay öğreniyor. Örneğin ben fotoğraf çekmeyi kursa falan gitmeden internetten okuduklarımla öğrendim. Hatta makinem bile yoktu fotoğraf makinesindeki ISO ve enstantane ayar simülasyonu yapan siteler sayesinde ayarları bile pratiğe dökmüştüm.
İnsan bu kadar deniz derya teknik bilgi ve pratik imkanının içerisinde neden hala bu kadar zorlanır?
Neden her sene sağlıklı beslenme hedefi koyup 21 gün içinde çabalamayı bırakır. Oysa yeni bir beceri için 20 gün çoğu şeyi öğrenmek için yeterli bir süreyken nasıl olurda insan bu sürede hiçbir şey öğrenemez.
Bilginin zihinde nasıl işlendiği konusunda neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Örneğin stres beynin öğrenme sürecini nasıl engellediği konusunda sadece tahminler var. Ya da ayrımcalığa uğrayan biri ayrımcalığa uğradığı konuda nasıl öğrenebilir.
Örneğin fakir bir aileden gelen bir çocuk cimri veya savurgan olmadan para ile sağlıklı bir ilişkiyi yeniden nasıl inşa eder?
“Hayatta korkulacak hiçbir şey yoktur, sadece anlaşılmalıdır. Şimdi daha fazlasını anlamanın zamanıdır, böylece daha az korkabiliriz.” —Marie Curie
Ya da benliğine sahip çıkmak için elindeki tek şey yemek olan bir insan obur veya anoreksiya olmadan nasıl kendine iyi gelen tercihleri yapmayı öğrenebilir?
Kilolu olduğu için insanlar tarafından ötekileştirilmiş biri ya da fakir olduğu için sistemin dışında kalmak zorunda olan diğeri nasıl olurda kendini bir şekilde bu dünyanın bir parçası olduğunu hissedebilir?
Bu soruların birçok cevabı var elbet ama ben bugün korku üzerinde durmak istiyorum.
3. Haftaya neleri daha iyi yapabilirim?
Eşim sağlık konusundaki ve mutfaktaki tehlikeli olabilecek her şeyden korkuyor. Zaten en çok kullandığı kelime ne diye sorsanız “korkuyorum” olurdu galiba. Birlikte olmaya başladığımızdan beri ben ne kadar korkularıma izin vermiyorsam o da her duygusunu korku sanıyordu. Aslında son zamanlarda ben kendi korkularıma alan açtıkça onun korkuyorum demesinin de azladığını fark ediyorum.
Sürekli risk değerlendirmesi yapan harika bir mühendis ancak gel gelelim gündelik hayatta bu yüzden çok zorlanıyor. Bunun nedenin de çocukluğunda gündelik hayatı yaşarken ailesinden görerek direk içe aldığı korkular olduğunu ailesini tanıdıktan sonra anladım.
“Kederin sınırları vardır, oysa korkunun yoktur. Çünkü sadece bildiğimiz şeyler için üzülürüz, ama olabilecek her şeyden korkarız.” - Yaşlı Plinius
İnsan deneyimlerinden öğrenir ancak eğer deneyim yaşamasına izin verilmezse ilk olarak ailesinden öğrendiği korkuları veya bilişleri alır. Yetişkin olduğunda eğer bu bilişlerin işine yaramayanları yeniden inşa etmezse hayatı sekteye uğramaya başlar. Örneğin birinin yanında yemek yapmaya çekinip eli ayağına dolaşırken kendi başına olduğunda yeni tarifler denemek konusunda daha cesaretlidir. Ya da biri varken çay bile doldurmakta zorlanırken risk alıp şehir şehir tek başına gezebilir.
İnsan nasıl olur da bu kadar uçlarda bilişlere ve korkulara sahip olabilir?
Korku nedir?
Korku, bir tehdit veya tehlike algısı karşısında ortaya çıkan temel bir duygudur. Bu duygu, hem fiziksel hem de psikolojik düzeyde var olur ve insanın hayatta kalma mekanizmalarından biridir. Korku, bilinçli veya bilinçsiz olarak, bireyin çevresindeki tehlikelerden korunmasına yardımcı olur.
Fiziksel Tepkiler: Korku, vücutta bir dizi fizyolojik tepkiyi tetikler. Bunlar arasında kalp atışlarının ve nefes almanın hızlanması, terleme, kasların gerilmesi, ve adrenalinin salgılanması yer alır. Bu tepkiler, "savaş ya da kaç" (fight or flight) yanıtı olarak bilinen bir durumu hazırlar; yani, birey ya tehlikeye karşı savaşır ya da ondan kaçar.
Psikolojik Tepkiler: Korku, bireyin zihinsel durumunu da etkiler. Algılar keskinleşebilir, dikkat tehlikeye odaklanır ve kişi tehlike karşısında nasıl bir tepki vereceğini düşünmeye başlar. Bu süreçte, kişi mantıklı düşünmek yerine daha çok içgüdüsel tepkiler verir. Dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite bozukluğu zihnin sürekli hissedilen korkuya karşı dikkati dağıtması ile kendini korumaya çalışması olarak da tanımlanır. Bu konuda Gabor Mate çocuğun ortamını sağlıklı hale getirmeyle beynin yapısını da değiştirebileceğimizi söyler.
Korkunun Kaynakları: Korkunun kaynakları oldukça çeşitlidir. Bu, fiziksel bir tehditten (örneğin bir yılandan) kaynaklanabileceği gibi, daha soyut tehditlerden de (örneğin sosyal dışlanma, başarısızlık korkusu, ya da belirsizlik) kaynaklanabilir.
Örneğin, bir aile yaşadıkları kanser olayı ile derinden bir korku yaşar. Evin kızı babasını kaybetme korkusundan o kadar etkilenir ki hastalık sürecinde doktorun da önerisiyle sağlıklı ve organik tarifler dışına çıkmaz. Kanseri atlatan babasını gördükçe kızı düşüncelerini yapabildiği şeyler üzerine keskinleştirir. Kontrol edebildiği şeyi yüceltmeye başlar. Korkusunu kendi ailesine yansıtır. Küçük kızının beslenmesini ekstra denetler. Her yemeği korkutarak yedirmesi zamanla çocuğun isyan etmesine neden olur. Ne anne farkındadır korkuttuğunun ne de çocuk verdiği isyanın aslında yemeklere karşı olmadığını.
Sonra çocuğun bu konuda yardım alması için diyetisyen diyetisyen gezdirilerek öğrenmesi sağlanmaya çalışır oysa sadece korkunun doğru şekilde hissedilmeye ve çocuğun aile dinamikleri içinde alışkanlık geliştirmeye ihtiyacı vardır.
"Düşünmek korkuyu yenmez ama eylem yener." - W. Clement Stone
Çocuk yemek yemeyi ailesinden öğrenir. Oysa anne bu durumda korkusundan dolayı ne kendi beslenmesini ne de çocuklarının beslenmesini düzenleyebilir.
Sevdiklerimizle geçireceğimiz zamanı elimizde tutamayacağımızla ve hayatın ne zaman ölüm getireceğinin belirsizliğiyle yüzleşmek yerine kontrolümüzdeymiş yanılgısı yaratan beslenme düzenine odaklanırız.
Zihnimiz belirsizliklerden kaçmak için çoğu zaman korkunun arkasına saklanır.
Bilgi işleme konusunda korkunun etkisi nelerle bağlantılıdır?
John Bowlby ve Bağlanma Teorisi: Bowlby'nin bağlanma teorisi, çocukluktaki güvenli bağlanma deneyimlerinin öğrenme süreci üzerindeki etkilerini ele alır. Güvensizlik ve korku, öğrenme sürecinde engelleyici olabilir.
Albert Bandura ve Sosyal Bilişsel Teori: Bandura'nın teorisi, öğrenmenin sosyal bağlamda nasıl gerçekleştiğine odaklanır. Korku ve ayrımcılık, bireyin kendine olan güvenini ve öğrenme kapasitesini olumsuz etkileyebilir.
Lev Vygotsky ve Sosyal Gelişim Teorisi: Vygotsky, öğrenmenin sosyal etkileşimlerle desteklendiğini savunur. Korku ve ayrımcılık, bireyin sosyal öğrenme süreçlerine katılımını engelleyebilir.
Paulo Freire ve Baskı Altında Eğitim: Freire, baskı altında kalan bireylerin öğrenme süreçlerinin nasıl sekteye uğradığını inceler. Ayrımcılık ve korku, bireyin özgürce öğrenmesini engelleyebilir.
Claude Steele ve Kendini Doğrulama Teorisi: Steele, "stereotype threat" (klişe tehditi) kavramıyla, ayrımcılığın ve klişelerin bireylerin performanslarını nasıl olumsuz etkilediğini araştırır.
Bunlar çocuğun büyüdüğünde zorlandığı konuda yeniden inşa edilmesi gereken bağlam hakkında bize fikirler verir.
Bir yetişkin bilgisayar konusunda meraklı olup her şeyini öğrenirken hatta risk değerlendirmesi yapıp çok başarılı olabilirken nasıl olurda mutfaktaki konularda bu kadar zorlanır?
Yukarıdaki durumların etkisi bazı konularda zihnin öğrenmesini engelleyen bariyerler oluşturur.
Bunun henüz nasıl olduğunu bilmesekte ki benim cognitive science bölümünde yüksek lisans yapmak istememin temel nedenini oluşturuyor.
Çünkü ortalamada herkes öğreniyor. Ama onu zorlayan konuda öğrenememesinin nedeni çoğu zaman teknik bilgi değil.
Tabi bilgi işlemeyi daha yakından çalışabilmek için Nörodejeneratif Hastalıklar (Alzheimer ve Parkinson), DEHB, Tramvatik Beyin Hasarı, Disleksi gibi öğrenme güçlükleri yaşayan kişilerle çalışmak bu konuda derinleşmeyi sağlayacaktır.
Bu hafta belki de yahu kilo vermek istemiyorum ben böyle iyiyim demeden önce bunun belki de korku ile ilişkisi var mı diye düşünebiliriz.
Bu yüz yılın üzerine çalışılacak konusunun korku olduğunu düşünüyorum. Geçen yüzyılda yaşanılan savaşların ve kıtlıkların korkusu bu yüzyılda başımıza gelen aynı durumlara tepkisiz kalmamıza neden oluyor. Dünya yangın yeriyken su taşıyamıyoruz. Bence bunun nedeni duyarsızlıkla ya da kötülükle ilgili değil donma tepkisiyle ilişkili.
Bu hafta korkularını yazmaya ne dersin?
Benden bu haftalık bu kadar.
Hem ne kadar biricik olduğumuzu hem de sıradanlığımızı kabul ettiğimiz günler dilerim❤️
Bu seneki yolculuğa katılmasını istediğin arkadaşların varsa aşağıdaki butondan bülteni paylaşarak bana destek olabilirsin.
Sevgiler,
Hatice