Öğrenilmiş mi Yoksa Öğretilmiş Çaresizlik mi Bilinmez
Çayıma düşen arının videosunu çekerken öğrenilmiş çaresizlik hissimin göstergesi olacağını bilmiyordum.
Merhaba, nasılsın? Üç haftadır yazamadım. Çünkü her haftasonum yollarda geçti. Eve çok geç döndüm ve birkaç saat oturup okuduklarımı derleyecek vaktim olmadı. Podcast hazırlıkları yapıp artık başlamam gerekiyor ama evlilik işlerinden dolayı bir türlü o adıma gelemiyorum.
Bugünde daha fazla ertelemek istemediğim için sizlere merhaba demek istedim.
Uzun uzun yazacak ve kafamdakileri toplayacak durumda olmadığım için daha hafif bir konu ile geldim.
Öğrenilmiş çaresizliğin hem hayatımıza hem de beslenme davranışımıza etkisini konuşalım.
Hadi hazırsan başlayalım!
1.Neler iyi gitti?
Afyon’da kardeşimin düğünü vardı. Gelin almaya gittik. Adetlere karşı farkettiğim bir şey oldu. Toplu katarsis ortamları sağlıyor. Sevmesem de topluluklardaki anlamlarına şahit olmak varlığını nasıl koruduğunu anlamamı sağladı.
Afyon’da kendimi çok huzurlu hissettim. Sanki her şey yerli yerinde ve herkes hayattaki anlamını bulmuş gibi bir huzur vardı. Oysa içine girseniz tam bir düzenden bahsetmek mümkün değil. Bu durum bana kaosun içindeki huzuru hatırlattı. Her şey olması gerektiği gibiydi. Herkes olması gerektiği yerdeydi. Ben de o hafta tam orada olmalıydım gibi hissediyordum. Bu uzun zamandır gittiğim herhangi bir yerde hissetmediğim türden bir histi.
“Doğru giden şeyleri fark etmek için zaman ayırdığımızda, gün boyunca pek çok küçük ödül elde ediyoruz.” —Martin Seligman
Seviyorum farklı yerlerde hiç beklemediğim anda gelen bu hisleri. İnsanın duyularını açarak düşüncelerin kaybolmasının en büyük zenginlik olduğunu düşünüyorum. Ne gelecek ne geçmiş tam da o an esen rüzgarı hissetmek en büyük şükrüm sanırım.
2. Neleri iyileştirmek gerekiyor?
Düğün hazırlıklarını yaparken üniversite sınavına hazırlanıyor gibi hissettiğimi farkettim. O zamanlar hayatım sadece sınav olmuştu. Şimdide tek derdim düğün oldu. Düğünle ilgili hiçbir şey yapmadan sadece kaygısını yaşıyorum. Eyleme geçsem tüm işleri neredeyse bir iki günde bitirebilecekken sanki uzuyor da uzuyor saatler ve işler. Ben bunun neden olduğunu bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var o da bir şeye uzun uzun hazırlanmayı hiç sevmediğim.
Yavaş yavaş yemek yerim saatlerce aynı yerde otururum hiç sıkılmam. Ama gel gör ki bu özel bir güne hazırlanma fikri bile beni rahatsız ediyor. Biran önce bitiverse istiyorum. Ne gerek var benim için bu kadar özene gibi geliyor. Özen sevmediğimden değil dünyanın bir saniyeliğine olsun dikkatini bana verme fikrinden rahatsız oluyorum sanırım.
Evin içinde herkes kendi işindeyken benim en sevdiğim şeydir oturup çalışmak. Benimle ilgilenmek yerine herkes akışta olursa kafamı toplayabiliyorum.
Bu aralar ne o akışı bulabiliyorum ne de kendimi çocukken korktuğum durumlardan çıkartabiliyorum.
Öğrenilmiş çaresizlikte tam bu halimi anlatıyor.
Bunun öğrenilmiş çaresizlikle nasıl bir ilişkisi var?
Öğrenilmiş çaresizlik, psikolojide insanların veya hayvanların, tekrarlayan olumsuz deneyimler sonucunda kontrol edemediklerine inandıkları bir durumu kabullenmeleri ve çaba göstermeyi bırakmaları olarak tanımlanır.
Bu kavram, ilk kez psikolog Martin Seligman ve arkadaşları tarafından 1960'larda yapılan deneylerle keşfedilmiştir.
Benim ilk hatırladığım deneyim ilkokul birinci sınıfa dayanıyor. Herkesin önünde okuma bayramı yapılacak ve kırmızı kurdele takılacağı gün, heyecandan ve utandığım için okuyamamıştım. Öğretmen de haliyle kurdele takmamıştı.
Bir ay sonra sınıfın en tembel çocukları(annemin söylemiyle) ve sadece ben kalmışım kurdelesi olmayan. Annem bu duruma sinirlenip öğretmene gidip demiş ki benim kızımın niye kurdelesi yok. O da demiş okuyamıyor. Annem de demiş babasıyla okuyor her gün evde. Hatta kerrat(çarpım) tablosunu bile biliyor. Neyse annemin sayesinde bana kırmızı kurdele takılmış.
Hayatımda bu tarz olaylar hiç bitmedi. Ben hep yapabileceğimin en iyisini yapamayacağım sandım. Lise sınavına girdim aynısı oldu. Hatta sınavın beni iyi test edemeyeceğini bile düşündüm.
Şimdi de düğünde hazırlanmak yerine üstün körü yapmak istiyorum ama istediğim gibi olmazsa da diye de korkuyorum.
Yani arzu ettiğin ve çabalaman gereken bir durum var ama kötü olacak ve ben ne yaparsam yapayım beni yeterince takdir etmeyecekler diye koyveresim geliyor her şeyi.
Bunu uzun yıllar kilo alıp veren insanlarda çok sık görürüz. Ne yaparsa yapsın o kiloların gitmeyeceğine inanır. Tabi ki de tramvalar genetik durum gibi altta yatan sebepler vardır ama öğrenilmiş çaresizlik tam her şey iyi giderken kendi ayağına çelme takmanı sağlar.
Yoğun bir kaygı ve korku bulutu gelir. İyiye gitmenin heyecanı değildir o.
Şimdi de düğünde annemin anlattığı hikayeleri hatırlıyorum. Kendi hikayeni yazmak ne zor. Hem ailendeki tüm kadınlarla ortak olan bir hikayeniz var hem de sen, sen olarak yeni bir hikaye yazıyorsun.
Son ana kadar davetiyeleri göndermeyi engellemekte bu yüzden. Bir andan toplum tarafından kabul edilmemekten korkuyorsun bir yandan da davetiye göndermeyip toplumun gelmemesini garantilemiş ve hissettiğin korkunun gerçek olması için elinden geleni yapıyorsun.
Hem de korkutuğun şey zaten başına birinci sınıftan beri defalarca kez gelmişken.
Martin Seligman’ın yukarıda anlattığım durumu anladığı bu deneye “Kazanılmış Başarısızlık Sendromu” adı da veriliyor.

Öğrenilmiş çaresizliği ilk tanımlayan psikolog Martin Seligman, bu davranışı karakterize eden üç temel özelliği tanımlamıştır.
Motivasyon eksikliği: Yeni zorluklarla veya zor durumlarla karşı karşıya kaldıklarında, öğrenilmiş çaresizliğe sahip kişiler genellikle yanıt vermeyi veya hatta denemeyi başaramazlar. Başlamadan önce pes etmek isterler ve yoldaki en küçük tümseklere karşı bile düşük bir toleransa sahiptirler.
Başarıdan ders çıkarmada zorluk : Öğrenilmiş çaresizliğe sahip kişiler bir durumla başarılı bir şekilde başa çıkmayı başarsalar bile, bu deneyimden ders çıkarmada zorluk çekerler. Başarılarını gelecekte benzer zorluklarla başa çıkabileceklerinin bir işareti olarak görmezler.
Duygusal uyuşukluk : Öğrenilmiş çaresizliğe sahip kişiler acı verici veya stresli olaylardan daha az etkilenmiş gibi görünebilirler. Duygusal olarak düz veya tepkisiz görünebilirler.
Ancak daha sonra yapılan araştırmalar, öğrenilmiş çaresizlik yaşayan kişilerin dışarıdan duygusal olarak duygusuz görünseler de, aslında içlerinde yüksek düzeyde stres yaşadıklarını ortaya koydu.
Bilim insanları bunu, kanlarındaki stres hormonu olan kortizol seviyelerini ölçerek keşfettiler (Ackerman, 2022).
3. Haftaya neleri daha iyi yapabilirim?
Öğrenilmiş çaresizlik isminden bile çok kötü hissettirse de aslında herkesin hayatında farklı farklı bağlamlarda ortaya çıkabiliyor. Örneğin eşimin el işleri konusunda yapamayacağına inanması ancak biraz yanında sakin kalınca paniklemeden nasıl yapabildiğini görebiliyorum.
Bu tarz durumlarda önemli olanın neyi neden yapamadığınızı tespit ederek sizi kaygılandıran noktalarda bir destek istemek. Desteği veren kişinin bu konuda daha sakin kalması ve size alan tutması oldukça önemli.
Bildiğimi Biliyorum, Ama Muhtemelen Yine de Başarısız Olacağım: Öğrenilmiş Çaresizlik Bilgi Kalibrasyonu-Diyet Seçimi Kalite İlişkisini Nasıl Düzenler? Bu makalede, öğrenilmiş çaresizliğin (LH) diyet seçimleri üzerindeki etkileri inceleniyor. Araştırmada, bilgi kalibrasyonu (bilgilerin doğruluğu ve güven arasındaki uyum) ve diyet seçimi kalitesi arasındaki ilişkiye odaklanılmış. Öğrenilmiş çaresizlik yaşayan tüketicilerin, sahip oldukları doğru bilgiyi kullanma konusunda isteksiz oldukları gösteriliyor. Bu durum, diyet seçimlerinin kalitesini düşürür. Bununla birlikte, diyet yapan kişilerin bu olumsuz etkiyi kısmen kırabildiği bulunmuştur.
Diyetisyene gitmiş her kişiden neredeyse bu cümleyi duydum. Hocam aslında ne yiyeceğimi biliyorum. Ama olmuyor.
Geçen kuaförde iki tane genç kız benim diyetisyen olduğumu duyunca soru sormak istediler. Sordukları soruların cevaplarını birbirilerine verdirmeye çalıştım. Dedim sence arkadaşının sorunu ne ve nasıl çözebiliriz?
Ben hiçbir şey demeden birbirlerini bu kadar iyi gözlemliyor olmaları çok hoşuma gidiyor.
"Aynalardan oluşan bir evde yaşıyoruz ve pencereden dışarı baktığımızı sanıyoruz."— Frederick Salomon Perls
Duygusal anlamda insanları gözlemlerken yanlı bakıyoruz. Kendi bilişsel çarpıtmalarımızı yansıtıyoruz. Ancak fiziksel ve hastalık belirtisi olacak durumlara karşı evrimsel bir bakış açımız olduğunu düşünüyorum.
O yüzden danışanlarımın ailesi veya yakınlarına sormak her zaman çok detaylı bilgi edinmemi sağlar. Ama bir farkla bunu uyguluyorum. Çocuklarını getiren ebeveynlerden daha az bilgi alıyorum. O zaman çoğunlukla çocukların zorlandıkları konuları merak ediyorum. Annenin ve babanın sağlık kalıplarını çocuklara dayatmaya çalıştıklarını bildiğim için çocuğun beyanı daha önemli oluyor.
O yüzden önemli olan bilgiyi üstünüze yığmak değil de adım adım gitmeye çalışmak.
Şu zamanda bilgi kadar kolay erişebileceğimiz hiçbir şey yok.
Önemli olan problemi çözmek için hangi yolları nasıl gideceğiniz konusunda rehberlik etmeye niyetli kişilerle bu konuda tartışmak.
İnsanlara kendileri hakkında abartılı bir bakış açısı kazandırmak yerine, kendilerini iyi hissetmeleri için onlara somut nedenler vermeliyiz.—Martin Seligman
İyi hissetmek de değilde amacım kendimi arı gibi çırpınırken suyun içinde bırakmamak sadece.
Benden bu haftalık bu kadar.
Hem ne kadar biricik olduğumuzu hem de sıradanlığımızı kabul ettiğimiz günler dilerim❤️
Bu seneki yolculuğa katılmasını istediğin arkadaşların varsa aşağıdaki butondan bülteni paylaşarak bana destek olabilirsin.
Sevgiler,
Hatice